Yemyeşil çimlerde duran beyaz elbiseli bir kadın. Pek çok hikayede yer edinecek fakat bir rüya olduğunu da asla inkar etmeyecekti. İlk bakışlarım sezgiseldi, onun saçları dalgalanıyordu fakat ben yüzümdeki rüzgarı hissetmiyordum. Etrafa bakıyordu fakat bir şeyler görmeye çalışmıyordu. Beni farkında bile olmaması belki de onu büyülü kılıyordu. Güneş epey büyük, saatler akıyordu. Sık zaman döner ekmek yiyeceğimiz bir esnaf vardı, onu gördüğüm yerin on beş metre gerisinde. Rüya ise beş yüz kilometre uzaktan geliyordu. Uyandığımda izinden gitmek istedim, pek çok kez döner yedim. Bazen tost yiyordum, kaşar üzerinde eriyordu. Isırdığımda o tost ekmeğini kaşar kopmak bilmiyordu. Çok etkiliyordu beni kaşarın azmi. Onu gördüğüm zaman bıyıklarım yoktu, küçük bir çocuktum belki, belki de o sabah tıraş olmuştum da hatırlamıyordum. Onu bir daha beyaz elbisesinde görmedim, öyle bir elbise de yoktu. Onu gördüğüm gün ikimiz de kuşlardan bihaberdik. Kimsenin de kendini bulduğu yoktu. Onu gördüğüm gün üzerinden çok zaman geçti, bazen rüyalar da unutulurdu. Bu mayıs onu gördüğüm günü unutmuş, uykusuzluk çekmiştim. Ama tüm bunlardan önemli bir husus vardı, onu gördüğüm gün Dali doğalı 114 yıl 2 gün olmuştu.
top of page
Son Yazılar
Hepsini GörBöcekler kaşıntı ve şarabın kıyısında arabalı Gala’nın Salvador delisi yine düttürü. Bir yeni portakal mandolin turuncu yok havada ki...
Etrafta insanlar, bağırıyor. Bazılarının sesi çoktan kısılmış, bazıları meşaleli. Gök kızarmış, bulutlara küsmüş gibi. Maç günüydü o gün,...
O gün cezalıydım. Cıvıl cıvıl havada üçüncü kattan, parkta oynayanları seyrediyordum. Toz toprak dizler, çamurlu eski top. Evet, o topu...
bottom of page
Comments