Sete birkaç gün ara verildi ya da ben kaçtım, öyle bir şeyler. İstanbul yoruyor sık zaman. Kaçasım gelmez hep ama kaçmıştım bu sefer, ya da yeltenmiştim. Keşan yolundayım, otobüs bozuldu ve şoför abi Dali’ye benzemiyor. Benzese eğer göz yumabilirim yakıcı bu sıcakta yolun kenarında beklemeye. Fakat benzemiyor. Sadece sürüyor yani, real durmuyor. Tabii o da telaşlı. Sormak istemiyorum ne yapacağız, ne zaman gideceğiz diye. Neden sorayım ki, sanki bir şey değişecekmiş gibi. Etrafta birbiriyle koşuşturan çocuklar, yandaki benzinliye yürüyüp dondurma almış teyzeler, telefonla konuşan güzel kız ve çokça sigara içen insan var. Bir de ustalar olsa…derken iki usta geliverdi uçsuz bucaksız tarlalı yoldan. Kurtar bizi usta, iki gün tatilimi zehir etmesin bu yol. Bir de ufak köpek var, onun keyfi pek yerinde. Hepimizden çok yerlisi bu yolun, belli. Sıra sıra seviyor insanlar onu. Çok sevilesi gerçekten, şapşal bir yüz ifadesi var, bana ilkokuldaki bir arkadaşımı anımsattı. Bozulan otobüsle tek tük hatırladığım anılara dalmış oldum ben de böylede. Düşünmekten başka ne gelir elimden? Yazmak… Yazmak tabii, ama bu sefer düşünmeyi seçiyorum. Bu haziran sıcağında kendimi hayal dünyama atıyorum. Belki yola çıkınca tekrar, kestiririm biraz. Belki bir rüya görürüm.
top of page
Son Yazılar
Hepsini GörBöcekler kaşıntı ve şarabın kıyısında arabalı Gala’nın Salvador delisi yine düttürü. Bir yeni portakal mandolin turuncu yok havada ki...
Etrafta insanlar, bağırıyor. Bazılarının sesi çoktan kısılmış, bazıları meşaleli. Gök kızarmış, bulutlara küsmüş gibi. Maç günüydü o gün,...
O gün cezalıydım. Cıvıl cıvıl havada üçüncü kattan, parkta oynayanları seyrediyordum. Toz toprak dizler, çamurlu eski top. Evet, o topu...
bottom of page
Komentarze