Ahmet, kahve içmek istedi. Kadıköy soğuğu o gün kazma kürek yaktıran bir marttı. Bir cuma akşamında serin rüzgarın da etkisiyle çok sırtı ağrıyordu Ahmet'in. Belki de yatağı kırıktı ya da çok kambur oturuyordu fakat o sırtındaki ağrıyı o an soğuklardan bilmeyi seçti. Akşam Fenerbahçe'nin maçı vardı ve bu Ahmet için hiçbir şey ifade etmiyordu. Yine de bir arada, kenetlenmiş insanları, taraftarları, etrafta görmek ona iyi hissettiriyordu. Aynı duyguyu hisseden bir grup insan, Ahmet'in yalnız akşam yürüyüşlerinde ihtiyacı olan bir görüntüydü. İlk gördüğü kahve dükkanına girdi. O gün patronu, ofisine yeni aldığı kahve makinesiyle övünmüş, bir de yanındaki kahve çekirdeklerinden bahseden küçük kitapçığı kurcalaması sonucu edindiği bilgileri bir kahve dehasıymışçasına son derece hazla anlatmıştı. Bir yandan işini yaparken ,ki Ahmet aynı anda birçok şeyi yapmakta çok başarısızdır, patronundan duyduğu birkaç kelime ilgisini çekmişti. Kolombiya ve Guatemala. Patronu birçok çekirdekten bahsetmişti fakat sonunda bu iki kahve çekirdeğine epey para verdiğini de böbürlenerek eklemişti. Ahmet de kahve dükkanına girdiğinde yaklaşık on saniye sonra pişman olacağı bir şey yaptı, kahveyi hangi çekirdekle demlediklerini sordu. Amacı hem biraz entelektüel görünmek, hem de sohbet etmekti. Genç bir çocuk vardı tezgahın arkasında, sanki bu soru kahve dükkanında değil de manavda sorulmuşçasına bir şaşkınlıkla duraksadı. Bir müddet gereksiz bir gerginlik ve heyecan yaşamanın ardından kenardaki masada yalnız başına oturan ve oldukça eski gözüken yıpranmış bir kitap okuyan yaşlı adama seslendi. "Baba! Hangi çekirdeği kullanıyoruz." Yaşlı adam, Ahmet'i oğluyla konuşurken duymuştu, biraz da Ahmet'in kahveler hakkında bilgili olduğunu göstermek istediğini düşündüğünden, sarkastik bir şekilde neden böyle bir soru sorduğunu merak ettiğini söyledi. Burası onun kahve dükkanıydı ve biri kahveler hakkında konuşacaksa, bu o olmalıydı. Kitabını masasının üstüne koydu ve çekirdeğin bir kahvede belirleyici on temel unsurdan sadece biri olduğunu söyleyerek derin bir anlatıya girdi. Kullandığı cümleler ve konu Ahmet için öyle sıkıcıydı ki, Yaşlı'nın tüm bunları inanılmaz tutkuyla anlatması bile Ahmet'i odaklamaya itemedi. Pigment ve yağlar, Ahmet'in aklında kalan tek şeydi. On dakika dinledi, ardından daha sipariş vermemiş olmasına rağmen kahvesi hazırlandı ve kupada kahvesini eline aldı. Hâlâ ayaktaydı. Tüm bu anlatımlar üstüne kahveyi koklamak istedi. Çok pişman olacaktı. Yaşlı adam kahvenin kokusunun kavrulurken yoğun ve pek güzel olmadığı, çekilirken kendini belli ettiği ve demlendikten sonra kaybolacağı, bu yüzden Ahmet'in koku alamamasının normal olduğu hakkında tam yedi dakika konuştu. Ahmet için üç saat gibiydi. Yaşlı adamın sözleri bitince nihayetinde ayakta durmayı bıraktı, bir masaya geçti. Kahvesini içti, tüm bunları içerken yaşlı adamın dediklerini düşündü fakat şimdiden çoğunu unutmuştu bile. Kahvesi bitince yaşlı adama ve oğluna iyi geceler diledi, soğuk Kadıköy sokaklarına geri döndü.
top of page
Son Yazılar
Hepsini GörBöcekler kaşıntı ve şarabın kıyısında arabalı Gala’nın Salvador delisi yine düttürü. Bir yeni portakal mandolin turuncu yok havada ki...
Etrafta insanlar, bağırıyor. Bazılarının sesi çoktan kısılmış, bazıları meşaleli. Gök kızarmış, bulutlara küsmüş gibi. Maç günüydü o gün,...
O gün cezalıydım. Cıvıl cıvıl havada üçüncü kattan, parkta oynayanları seyrediyordum. Toz toprak dizler, çamurlu eski top. Evet, o topu...
bottom of page
Comments