Çok insan yaşar senaristlerin kaleminde. Büyük boy su bardağım var, bir de pilli çalışan sarı yanan bir lambam. Bardağın dörtte birine viski, dörtte üçüne soda koyarım. Çok keyifli günümse önden o bardağın içinde portakal kabuğu ezer, aroma katarım. Gece olur bunlar, sarı ışık hem viskimi parlatır hem kalemimi. Her senaryomun, bazen her karakterimin ayrı bir müzik listesi vardır. Karışık oynatırım arkada, alırım elime kalemi. Ben parça parça doldururken defteri arkadan akıp gider o müzik, senaryodan görüntüler adeta bir müzik klibiymişçesine oynar kafamda. Müziğin verdiği duygu yoğunluğuyla karakterlerin en vurucu mimiklerini yaşarım, kimi zaman ağlar kimi zaman dans etmeye başlarım. İçten içe karaktere dönüşürüm. Karakterimin sınırlarını da böylece test etmiş olurum, viskimi artık onun gibi yudumlar, pijamamı onun gibi giyerim. Bazı karakterlerim çıplak uyur, bazıları yastıksız. Kimisi ışık kapalı uyuyamaz. Onlara ayak uydurmayı severim. Ben geceyi karakterlerimle kapattıkça, sabaha da onlar gibi uyanırım. Artık hayatımın her hareketinde bir soru olur, kahramanım olsa ne yapardı? Sabah ben yine de kahvaltı etmem, ama kahramanım eder ve acıktığını hissederim. Yağmurlu bir sabah bile koşmama engel olamaz benim, ama bazı kahramanlarım sadece yağmuru izlemeyi seçer. Kendi hayatıma kahramanlarımın bakış açısıyla bakarım böylece. Pek çok kahramanım hayatımdaki kişilere benzer, kimisi en yakın arkadaşımın on yıl önceki haylaz hâllerini, kimisi lisede aşık olduğum kişiyi yansıtır.
Şimdiye kadar hiçbir gerçek kişiliği tam olarak bir karakterim olarak yazmadım, ama parçaları çok kez birleştirdim. Eski bir öğretmenimden aldığım bohem görüntüyü babamın babacan tavırlarıyla birleştirdim, yanına da şu Raskolnikov'un kitabın daha ilk sayfalarında konuştuğu bardaki adamı ekledim. Karakterim ana hatlarıyla böyle oluştu fakat hiçbir zaman karakterim şu öğretmenimdi, şuna da benzetelim, şuradan da şunu alalım diye düşünmedim. Zaman beni bu birleşime götürdü...
Comments