Kendi toyluğumda toprağın üstünde oturup elime aldığım bir dal parçasıyla yere u harfi, çöp adam, gülen yüz çizip dururken karşılaştım ilk onunla. Huzur dolu, biraz da deli bakışları vardı. Ustam olacakmış artık, öyle denmişti. Al dedi boyaları, başlayacağız hemen. Bir türlü bitirmediğim, elimde tuttuğum salam ekmeği hızlıca bitirip, ağır boya kovalarıyla platonun tepesine doğru yürüdüm. Bir yandan onu tanımaya çalışıyordum. Devasa, kepçeye benzer bir iş makinesinin önünde durduk. Boya fırçalarını sanıyorum ki açılıp kapandığından dolayı teleskop dediğimiz sopalara takıp, makineye bindik. Adı örümcekmiş. Bir iki tuşa basmasıyla beraber üzerinde durduğumuz tabaka havalandı. Süper kahraman gibiydik, örümcek adamdaki şu yeşil karakter gibi. Zaten örümcekteydik. Başladık özbek çadırını üstten boyamaya, önce boyayı emdiği için bir taban atıp arasından kendi rengimizi koyduk. Boya bitti, indir bizi bakalım dedi. Nasıl yani, ben mi? Evet. İndirme işi bana kalmıştı, o komutları verdi, ben indirdim. Bir anda bak buraya çabuk dedi, aşağıya bakıyordu. Bir baktım, nah çekiyor. Dedi günlerce buradayız, en büyük eğlencesi budur işte, yoksa vakit geçmez. Çok da haklıydı. İndik, birer kahve içtik derken aman abi dedim şuna bir baksana, oralı bile olmadı. Bu şekilde birkaç deneme daha yaptım fakat ustaca kaçtı nahlarımdan. Bir gün güneşin altında yürürken zorla koruduğum tüm ciddiyetimle söylenmeye başladım. İş güvenliğinden, can güvenliğimizden bahsediyordum. Sonra da bak nasıl yardım dün bacağımı deyip diz kapağımın üzerinden bir güzel nah yaptım. İşte buydu ona yedirdiğini ilk nah. Sonraları pek daha dikkatliydi, tabii ben de öyle.
Acayip iyi sesi vardı bir de kendine nazır dertleri. Onunla tanışalı iki hafta oluyorken şimdi aniden veda vakti gelmişti. Ben ise şuan tek başıma kullandığım örümceğin tepesinde, güneşin önüne bulut girmişken soluklanıp onu anmak için defterimi elime aldım.
Comments