Zamanın birinde, kocaman bir ülkede kocaman bir sarayda tüm ülkenin hayran olduğu bir prenses yaşarmış. Prenses öyle güzelmiş ki, gözlerinin bulut parçası, saçlarının güneş yansıması olduğuna dair rivayetler varmış. Prenses ise kendini normal biri olarak görürmüş. Her gün sarayın balkonunda oturur yıldızları seyredermiş, insanların onu neden böyle gördüğünü düşünürmüş. Kim ne dediyse de prensesi onun hayran kalınacak güzellikte olduğuna ikna edememiş.
Bir de çiftçi genç yaşarmış bu ülkede. Sapsarı saçları ile çok güzel bir delikanlıymış. Tabii onun güzelliği prensesin yanında bir hiç kalırmış. Her gün sarayın yanına gider gelirmiş. Gel zaman git zaman aylar, yıllar geçmiş. Bir gün kral, saraya girerken denk gelmiş bu delikanlıya. Sarayın önünde ve elinde yanan bir şeyler varmış. Derhal tutuklatmış genci, zindana attırmış. Genç girince zindana, bir günde solmuş prensesin saçları. Genç bağırmış, prenses diye; duyan olmamış. Prensese duyulan hayranlık azalmış, azalmış. Yıllar yıllar geçince, prenses ve genç ölünce, ortaya çıkmış bir rivayet. Genç prensesi rüyasında gören bir prensmiş. Onu bulmak için bu ülkeye gelmiş. Ülkesinden getirdiği zinya tohumlarını, kendi tarlasında yetiştirirmiş. Her gece de sevgisini göstermek için, altına ateş yakar, zinya kokusunu dumanla göğe yükseltirmiş. Prensesin saçlarının sırrı, zinya çiçeğiymiş. İyi uykular delikanlı, iyi uykular prenses.
댓글